
Çocuk sahibi olmak, birçok birey ve çift için yalnızca bir biyolojik süreçten ibaret değildir. Bu süreç sosyal, duygusal ve kimi zaman kültürel beklentilerin şekillendirdiği bir yaşam kararıdır. Bu kararın bir parçası olarak cinsiyet belirleme ihtiyacı, son yıllarda hem tıbbi zorunluluklar hem de bireysel tercihler doğrultusunda daha fazla gündeme gelmektedir. Modern üreme teknolojileri, embriyo seviyesinde cinsiyet tayinine olanak sağlayarak ailelere bu konuda kontrol imkânı sunmaktadır ancak söz konusu imkan, yalnızca bilimsel bir gelişme olarak değil, aynı zamanda etik ve toplumsal açıdan ciddi değerlendirme gerektiren bir alandır.
Cinsiyet belirleme embriyonun dişi (XX) ya da erkek (XY) olarak gelişimini sağlayacak genetik yapının, döllenmeden önce ya da hemen sonrasında tespit edilmesi ve istenilen cinsiyetin seçilmesi sürecidir. Bu işlem, doğal yollarla gerçekleşen gebeliklerde mümkün değildir ancak yardımcı üreme teknikleri, özellikle de in vitro fertilizasyon (IVF) sürecinde bu seçime olanak tanır. Embriyonun cinsiyeti, genetik olarak babadan gelen X ya da Y kromozomuna bağlı olarak belirlenir. Anne adayı yumurtalarında yalnızca X kromozomu taşırken, sperm hücreleri hem X hem Y kromozomu taşıyabilir. Bu nedenle erkek birey, döllenme sürecindeki belirleyici faktördür. IVF süreci sayesinde embriyolar oluşturulduktan sonra genetik analiz ile cinsiyet kesin olarak tespit edilebilir. Tüp bebek cinsiyet belirleme hem genetik hastalıkların önlenmesine hem de sağlıklı embriyo seçimine katkı sağlar.
Preimplantasyon Genetik Tanı (PGD), günümüzde cinsiyet belirleme amacıyla en sık kullanılan ve en güvenilir kabul edilen yöntemdir. Bu teknik, tüp bebek (IVF) tedavisi kapsamında uygulanır. Öncelikle anne adayının yumurtaları toplanır ve baba adayının sperm hücreleriyle laboratuvar ortamında döllenir. Oluşan embriyolar birkaç gün boyunca gelişmeye bırakılır. Bu sürecin sonunda her embriyodan birkaç hücre örneği alınarak genetik yapısı incelenir. Cinsiyet kromozomları da dahil olmak üzere 200’ün üzerinde genetik hastalık taraması yapılabilir. Böylece hem sağlıklı hem de talep edilen cinsiyetteki embriyolar seçilerek rahme transfer edilir. Yöntemin en büyük avantajı, doğruluk oranının çok yüksek olmasıdır. Cinsiyet tayininde %99’un üzerinde başarı sağlar. Tıbbi gerekçeler söz konusu olduğunda etik kabul gören bir yöntemdir. Özellikle X kromozomu üzerinden geçen kalıtsal hastalık riski taşıyan çiftlerde, PGD hayat kurtarıcı nitelikte olabilir.
Cinsiyet belirleme tüp bebek laboratuvar ortamında döllenen embriyoların genetik olarak incelenmesiyle gerçekleştirilir. Tüp bebek (IVF) tedavisiyle birlikte yapılan cinsiyet seçimi, PGD’nin bir uygulama alanı olarak öne çıkar. IVF sürecinde oluşturulan embriyolar arasından yalnızca genetik olarak sağlıklı olanların değil, aynı zamanda tercih edilen cinsiyete sahip olanların seçilmesi söz konusudur. Embriyolar beşinci güne kadar laboratuvar ortamında gelişir, ardından genetik testle incelenir ve uygun embriyolar rahme yerleştirilir. Bu yöntem, özellikle “family balancing” yani ailede cinsiyet dengesini sağlama amacıyla kullanıldığında etik açıdan daha çok tartışılır hale gelir. Tıbbi gerekçelerle, örneğin sadece erkek çocuklarda görülen kalıtsal hastalıklardan korunmak amacıyla uygulandığında, hem klinik hem etik olarak kabul edilebilir bir yöntemdir. IVF + PGT kombinasyonu, cinsiyet seçimi açısından günümüzde en güvenilir ve kontrollü yöntemdir. Başarı oranı yüksektir ancak tedavi süreci fiziksel ve duygusal olarak daha yoğun geçebilir.
Doğal ya da geleneksel yöntemler adı altında bilinen bazı teknikler ise bilimsel dayanağı olmayan, halk arasında yaygın olan inançlara dayalı uygulamalardır. Cinsel ilişkinin zamanlamasına, annenin diyetine, pozisyona ya da yumurtlama dönemine göre bebeğin cinsiyetini etkilemeye çalışmak gibi yöntemler, Shettles ya da Whelan gibi teorilerle tanınır. Bu yöntemlerin bazıları bilimsel görünmeye çalışsa da yapılan klinik çalışmalar, bu tekniklerin cinsiyet belirleme üzerindeki etkisinin rastlantısal düzeyde olduğunu ortaya koymuştur. Bilimsel açıdan anlamlı bir başarı oranı bulunmamakla birlikte, bazı çiftler hâlâ bu yöntemlere umut bağlayabilmektedir. Bu noktada uzmanlar, çiftlerin gerçekçi beklentilerle hareket etmesi gerektiğini ve bu yöntemlerin sonuç odaklı tıbbi uygulamalarla karıştırılmaması gerektiğini vurgular.
“Cinsiyet belirleme nasıl yapılır?” sorusunun yanıtı embriyo oluşturulduktan sonra genetik analizle cinsiyetin tespit edilmesiyle açıklanır. Cinsiyet tayini işlemi genellikle tüp bebek ile cinsiyet seçimi kapsamında uygulanır. Bu işlem, doğal yollarla gerçekleşen gebeliklerden farklı olarak laboratuvar ortamında kontrollü şekilde yürütülür. Öncelikle kadının yumurtalıkları hormon ilaçları ile uyarılır ve birden fazla olgun yumurta elde edilmesi sağlanır. Ardından, toplanan yumurtalar erkekten alınan sperm örneği ile laboratuvarda döllenir. Bu aşamada döllenme, vücut dışında, mikroskop altında gerçekleştirilir.
Döllenmiş yumurtalar yani embriyolar birkaç gün boyunca laboratuvar ortamında gelişmeye bırakılır. Genellikle beşinci güne ulaşıldığında embriyolar blastokist aşamasına gelir. Bu, embriyonun rahme yerleştirilmeden önce genetik analiz için en uygun olduğu dönemdir. Sağlıklı gelişen embriyolar, cinsiyet tayini yapılabilmesi için özel testlere tabi tutulur. Bu testlerde cinsiyet kromozomları olan X ve Y kromozomları tespit edilerek her embriyonun erkek mi kız mı olduğu kesin olarak belirlenir.
Bu genetik analiz süreci, Preimplantasyon Genetik Tanı (PGD) adı verilen bir teknikle gerçekleştirilir. PGD sayesinde sadece embriyonun cinsiyeti değil, aynı zamanda genetik hastalık taşıyıp taşımadığı da tespit edilir. Bu sayede hem sağlıklı hem de istenilen cinsiyetteki embriyonun seçilmesi mümkün hale gelir. Örneğin, ailede yalnızca erkek çocukları etkileyen bir genetik hastalık varsa, bu durumda kız embriyo seçilerek hem hastalık riski ortadan kaldırılır hem de tıbbi gerekçelerle cinsiyet belirleme yapılmış olur.
Genetik analiz sonuçlandıktan sonra, çiftin tercihine ve tıbbi duruma göre uygun embriyo seçilir. Seçilen embriyo, kadının rahmine özel bir kateter yardımıyla ağrısız ve anestezi gerektirmeyen bir işlemle transfer edilir. Transfer sonrası yaklaşık 10-12 gün beklenir ve sonrasında gebelik testi yapılarak işlemin başarılı olup olmadığı değerlendirilir. Bu süreçte embriyonun rahme tutunması, gebeliğin sağlıklı ilerlemesi için kritik önemdedir.
Alternatif olarak kullanılan bir diğer yöntem ise sperm hücrelerinin ayrıştırılması esasına dayanan Mikrosort tekniğidir. Bu yöntemde, X ve Y kromozomu taşıyan sperm hücreleri özel bir cihazla ayrılır ve sadece istenilen kromozomu taşıyan hücreler kullanılarak döllenme gerçekleştirilir. Mikrosort yöntemi genellikle aşılama (IUI) ya da IVF sürecinde kullanılabilir ancak bu yöntemde embriyo genetik olarak analiz edilmediği için doğruluk oranı daha düşüktür. Özellikle erkek çocuk tercihinde başarı oranı %70’ler civarındayken, kız çocuk için bu oran %90’a kadar çıkabilir.
“Kıbrıs'ta cinsiyet belirleme yasal mı?” sorusunun yanıtı evettir. Ülke yasaları bu işlemin etik kurallar çerçevesinde uygulanmasına izin verir. Cinsiyet belirleme Kıbrıs PGT yöntemiyle gerçekleştirilen ve genetik güvenlik açısından gelişmiş laboratuvarlarda uygulanan bir işlemdir. Kıbrıs cinsiyet belirleme için yasal olduğundan birçok çift tarafından tercih edilmektedir. Kıbrıs cinsiyet belirleme yorumları genellikle işlemin yüksek başarı oranı ve profesyonel klinik ortamları üzerine yoğunlaşır. Cinsiyet belirleme Kıbrıs fiyat açısından da merkezin donanımına, laboratuvar analizine ve ek hizmetlere göre değişiklik gösterebilir.
Bu konuda daha fazla bilgi almak için Op. Dr. Esra Çabuk Cömert ile iletişime geçebilirsiniz.